Uzaktan Birinciyiz

Uzaktan sev, uzaktan oku, uzaktan bak, uzaktan anla, uzaktan anlat, uzaktan gör, uzaktan kendini yetiştir, uzaktan çalış…

Uzaktan kardeşim uzaktan.

İnsanlar birbirinden bu kadar uzaklaşınca dünya da küçülüyor diyeyim size!
Artık yeni trend bu, “her şey uzaktan”okul uzaktan, iş uzaktan, dostluklar uzaktan. Dünya ile bağımızda artık uzaktan. Eksiden sondan birkaçıyla rekabet ediyorduk artık o da mümkün değil.  
İmkanı olan imkanlarını farklı kullanıyor, imkanı olmayansa bilgisayara ve internete ulaşamıyor. Anayasa da ve Milli Eğitim Temel Kanunun daolup gerçekte olmayan ‘fırsat eşitliğinden’ dışarıdan bakınca herkes yararlanmış görünüyor.

Görünüşte böyle. Ya görünmeyen?   

Uzaktan eğitimin ilk yarıyılı bitti. Bakanımızın talimatıyla tüm öğrencilere yüksek notlar verildi ve zayiatsız bu dönemi bitirdik ve dijital karnelerimizi aldık.EBA’ya girende girmeyen de aynı notu aldı çıktı. Ders yapan öğretmende, yapmayan öğretmende aynı maaşını aldı çıktı. Peki, çocuklar ne oldu?

Çocukların ne olduğunu diyeyim size; çocuklar tükendi, bitti, yıldı, aidiyet duygusunu kaybetti, isteğini yitirdi, ders çalışmak istemiyorlar, EBA’ya giriyormuş gibi yapıp oyun oynuyorlar, tv izliyorlar, canlı sohbet ediyorlar ama ders çalışmıyorlar.
Niye? 

Çünkü bıktılar, çünkü denetimden uzaklaştılar, çünkü geri dönüş almıyoruz, çünküyaptırımımız yok. Her şey serbest okul, yassak kardeşim!

Gardner’in bulduğu ve dünyaca kabul görmüş çoklu zeka kuramına göre; çocuğun hangi zeka veya zekalara sahip olduğunu bilemiyoruz.
Niye? Çünkü çocuklarımıza gereken önemi vermiyoruz. Çünkü, “okuyup da ne olacağın” yönetime yansıyan hali bu. Kıt kaynaklar teorisine göre elimizde olan tek yöntemi yani EBA’yı hepsinin önüne koyuyoruz. İster sev ister sevme, ister sana hitap etsin ister etmesin tek seçenek bu. 

Çocuklar uzaktan sevemiyor azizim. Onların; dokunmaya, hissetmeye, gözlerinin içine bakılmaya, başarı hissini tatmaya, sosyalleşmeye, arkan öğretimine ihtiyacı var. EBA’mız maalesef bunları yapamıyor. Yapamadığı içinde çocuklarımızı kaybediyoruz. Geleceğimizi kaybediyoruz!

Psikiyatr hekimken şair olan Kemal Sayar abimizin dediği gibi “uzaktan sevmelerde birinciyiz”başka bir hünerimiz yok. ‘Bizi böyle sev seveceksen!’

Her şeye ancak uzaktan bakabilmemizden ileri gelen bir durumda olabilir bu, bir tercih meselesi de.Sonuçta “uzaktan” birinciyiz. 

Biz toplum olarak zaten uzaktan sevmelerle meşhuruz.Babam annemi uzaktan görüp sevmişKeza ben benzer bir yoldan geçtim. 

İlk başlarda tek taraflı ve platonik takılmanın ortaya çıkardığı bir sevme yöntemiydi bu. Zamanla bu içselleşti, iki tarafta alıştı buna.Covid de tuz biber oldu üstüne. Artık “camdan” cama sevdalar.

Yüzüne bakamadıklarımıza uzaktan bakardık, gözlerine konuşamadıklarımıza uzaktan, resimlerine konuşurduk. Böyle böyle alışkanlık haline geldi uzaklıklar. Platonizm’in tepe noktasında günümüz dünyası var.

Yine de epey iyiyiz. Ya görücü usulü öğretim olsaydı. Biri görüp, gördüğü kadarıyla bize anlatsaydı. Bizde anlatanın kabiliyeti neticesinde sevme ve bağlanma güdümüzü çalıştırsaydık? Geleciğimizi görücü usulü dizayn etseydik, geleceğimize görücü usulü değer biçilseydi? Maazallah sonumuz ne olurdu?

Bir sokaktan geçiyorum, işporta tezgahına dizdiği hayallerini satmak için bağırıyor bir çocuk; “üstünüze uymazsa değiştiririz”, bu güne kadar duyduğum en samimi söz.

Uzaktan eğitimliye benziyoruz da yaklaşınca, ignorant; uzaktan zengine benziyoruz da yaklaşınca, poor;Uzaktan medeniyiz de, yaklaşınca rude,

Ne diyordu Ahmet Erhan, “her şey bir acının bilincine varmakla başladı” ve sürüyor ve sürecek. Ve düz yollar da bitti, şimdi kendimizi uçurumlara ekliyoruz. Farkına varmasaydık her şey güzeldi de farkına varınca insanın bir dakika durası gelmiyor.


 

YORUM EKLE