Kadının 'insan Olma' Mücadelesi...

Son yıllarda giderek artan kadına şiddet ve cinayet oranlarının artışı artık yabana atılmayacak kadar çoğaldı. İlk köşe yazım da kadın olmanın zorluklarından az da olsa bahsetsem de bu durumun kaleme alınmasından önce artık gündeme alınmasından yanayım...
     
       Toplumu ayrıştıran örf ve adetlere göre kadın cinayetlerinin sebepleri değişkenlik gösterse de bu rakamlar maalesef ki hukuk boşluğu ve yasaların caydırıcı olmayışına istinaden artmaktadır.
      
       Yaptığım araştırmalarda çok çarpıcı bir raporla karşılaştım ve bu raporun sonuçlarını  buraya eklemem gerektiğini düşündüm;
       
        Türkiye de 2010-2015 yılları arasında en az 1134 kadın öldürüldü. 
         -Bu kadınların 608'inin faili kocası veya eski kocasıydı.
         -161'inin faili erkek arkadaşı veya eski erkek arkadaşıydı.
         -213'ünün faili ailede ki erkekler (babası, oğlu, erkek kardeşi, damadı, kayınpederi) veya akrabasıydı.
         -Erkeklerin kadınları öldürmek için bahaneleri ise şöyle; Aldatılma şüphesi, barışma isteğinin reddi, kadının ayrılma ya da boşanma isteği ve ''namus ya da töre''.
         -1134 cinayetin; 217'sinde kadına yönelik sistematik şiddet, taciz veya tehdit vardı.
         -141'i  şiddet ve taciz karşısında, güvenlikleri ve resmi bir kuruma başvurmasına rağmen yaşandı. 
         -234 cinayet, ayrılık veya boşanma sürecinde işlendi. 
         -1134 cinayetin 676'sı çiftlerden birine ait veya ortak evde ya da kadın veya erkeğin ailesinin evinde gerçekleştirildi.
         -225 cinayet, kamuya açık alanda yaşandı.
         -Kadının işyeri ve evin önünde gerçekleşen cinayetler ise erkeğin kadını takibini içeren planlı cinayetlerdi.

           Ne tüyler ürpertici bir tablo değil mi!

           Aslında neden-sonuç ilişkisini analiz etmek ve bir tespit yapmak için çok ciddi bir rapor. Son beş yılın ölüm oranlarını buraya yazarak bir rakam şaşkınlığına uğratmak artık bir işe yaramıyor ki bunu başka bir yazımda zaten eklemiştim. Duyarsızlaştırmaktan başka bir işe yaradığını düşünmüyorum. Ben bu kez dikkatleri sayıdan çok artık nedenleri ve ne yapılabilir kısmına çekmek istiyorum. 
          İlk analizlerime göre söylemeliyim ki; Ataerkil toplum anlayışının kadının  sosyo-ekonomik anlamda, kültürel ve kendini ispat anlamında ayakta durmak istemesi ciddi bir problem.
          Bilişim çağının nimetlerini kullanan ve kısmi gelir artışıyla artık bilinç düzeyi de yükselen kadınlar, geleneksel aile düzeninin ''kol kırılır, yen içinde kalır'' şiarına uymayı reddetmeye başlamıştır. Ancak geleneksel aile düzeninde söz sahibi erkektir. Erkeğin koyduğu kurallara göre aile düzeni şekillenir. Evli insanların boşanmasında ve kadın-erkek ilişkisinin bitirilmesin de son sözü erkek söyler. 

         Bilinç düzeyi yükselen ve bu geleneklere baş kaldıran kadınlar erkeğe tabi olmayı reddetmektedir. Şiddete, baskıya, zora ve özellikle yaşam biçimi  tercihinin ihlal edilmesine karşı çıkmaktadırlar. Bu durumu içlerine sindiremeyen erkekler ise ya şiddete başvurarak ya da kadınları katlederek intikam almayı yeğlemektedirler. 
         Bütün bunları yapacak bir başka durumsa rapora göre devletin kadını yeterince koruyamaması ve yasal boşluklardır. 
         Son on yıla bakıldığında ''rüştünü ispat etmiş'' kadınların varoluş mücadelesi bütün sebepleri ortaya koyacaktır. 

         Sonuç olarak şunları söylemeliyim ki; Sosyolojik değişime ayak uyduramayan ve geleneksel değerler tarafından zihin dünyası şekillenen erkeklerin, kendi ayaklarının üzerinde durmak isteyen kadınlara karşı kendi otoritesini ispat etmek için şiddet ve cinayetle baskın çıkmaya çalışma çabasıdır.
          Kadınların değişiminin önünde durulması böyle gelişen bir çağda imkansız olduğuna  göre bu anlamda atılacak en doğru adım kadın-erkek eşitliğinin ''insan olmak'' adı altında birleştirilmesi ve kadınların da kendi hakları tain edebilmesi anlayışının benimsenmesidir.

YORUM EKLE