İnsanları İki Şeye İkna Edemedim; Yaşamaya ve Yaşamadıklarına


Düşünüyorum da insanı insana insanca anlatmanın imkânı var mıydı? İnsan, insanca söylenen bir sözün, insanca önemini anlıyor muydu? İnsanca bir sözün ederi neydi ki?
İnsanın bildiği ile konuştuğu dil aynı mıydı? Anladığı ile yaptığı aynı mıydı? Eğer bahsi geçenler doğru ise yaşadıklarımızdan kimse sorumlu değildi. İnsan insanın kurduydu. Sorumluların sorumsuzluğu bakiydi. Kim ki atı aldı, Üsküdar ona haktı.  Atı olmayanların başı mütemadiyen keldi.

Bir hayata düşünerek başlasak ve planlayarak devam edebilsek eminim birçok hatayı yapmazdık. Yanlış duraklarda inip, yanlış kapıları çalmazdık. Ama insan bu adı üstünde beşer! Hata yapmadan tek seferde doğruyu bulamıyor. Genlerle mi ilgili psikolojiyle mi, yoksa eğitimle mi bilemem. Sorumluların sorumsuzluğu baki olduğundan onu da bahçıvanlar araştırsın. Ama fikrimi belirtmem gerekirse; gerçeğin albenisi, yanlışın cazibesi karşısında sönük kalıyor derim. Doğruyu allayıp pullamakta yetersiziz de, yanlışa kötü bir aba giydirsek yetiyor. Çirkin seviyoruz besbelli. 

Panik atakları endişeye sevk etmemek ve tansiyon hastalarını yüksek tansiyondan korumak için yeni bahaneler buluyorum dünyanın yeni hallerine. Dünyayı insanlığından çıkmışlar yönettiği için bütün bu olanlar başımıza geldi diyorum. 1 doların bir insandan değerli olması mümkün müdür diyorum, gazeteler gözlerimi oyuyor, radyolar yollarımı kesip kulaklarımızı sağır ediyorlar. 

Yazıp çiziyorum yazıp çiziyorum. Biri gelip altındaki yazıyı biri gelir üstündeki çizgiyi okur diye öylece bırakıyorum. 1 doların bir insandan değerli olduğu yerde bir düşünün gazeteler, radyolar ilkin hanginizden bahseder? Cevabını buldunuz sanırım.

Türk-İşgeçtiğimiz ayyaptığı bir araştırmaya göredört kişilik bir ailenin açlık sınırını 2.517 TL, yoksulluk sınırını ise 8.198 TL olarak açıkladı.

Türk-İş’ten yapılan açıklamada, Türk-İş araştırmasına göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının (açlık sınırı) 2.516,67 TL. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarının (yoksulluk sınırı). 8.197,62 TL, bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyetinin ise aylık 3.073,63 TL olduğu kaydedildi.

Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamasının (mutfak masrafı) bir yıl öncesine göre 414 TL, temel ihtiyaçlar için yapması gereken toplam harcamanın ise 1.348 TL arttığına dikkat çekildi.

Birde bu hafta açıklanan Asgari Ücret var. Adalet yok ama asgari ücret var.  AGİ hariç 2.557 TL. Açlık sınırının 41 TL üstündeyiz. Memur ve emekliye verilmesi planlananzamlarda gayet şahane. Aman zammın azlığından çokluğundan bize ne biz “50 TL yakıt alıyoruz.” Ötesini de Süpermen düşünsün.
Şimdi ben bunları yazdım diye sizde kalkıp başla ülkelerin asgari ücreti ile karşılaştırmaya kalkmayın bizimkini,zira ciddi sağlık problemleri yaşayabilirsiniz? 
Neyse bunlar çok sıkıcı şeyler dünya dertlerini dünyadakiler çeksin biz keyfimize bakalım.

“Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.” 

Yeni bir şarkı seç, başkası güç. Fonu değiştir. Güzel şeylere özlem biriktirmekten vazgeç.Eskiyen, yırtılan çarığını bile alamazken dünyanın güzel yerlerinden sana ne, kültürden sana ne, edebiyattan sana ne, sinemadan sana ne, eğitimden sana ne… Onları da Japonlar düşünsün.

Camı aç. Düşündükçe buğuluyoruz odası kireçli damlarımızda. Eski insanlardan bahset bana, utanınca yüzü kızaranlardan, sevdiği kıza bir türlü açılamayanlardan, hayatında gördükleri tek defter veresiye defteri olanlardan, bu günün düzenine ayak uyduramayıp bir kenarda duranlardan…

Bir anı seç, derinlerden. Başkası güç. Tanrı bilir ama benimde bildiklerim var. “İnsan bir ahmaktır. Yanılgı iyi bir hocadır.”Yükleme bu kadar yüklenmeyin abiler! İpini koparan atlara benzedi zaman. Ne yana gitse kedine çarpan. Şu otuz yılda, insandan hızlı felaketine koşan hiçbir şey tanımadım.  Ruhum dirhem dirhem teslim etti kendini. Artık düşünmüyor, istemiyor, sorgulamıyor. Türbe türbe geziyor sadece. Oysa bilmiyoruz; “ruhumuz öz yıkıma ulaşmışken, gizlice dua okumanın bir faydası olmayacağını.” Başımla omuzlarım arasında kalan şu çizgi, bu gam yükünü nasıl taşıyacak diyorum içimden. Sonra aman onu da o ince çizgi düşünsün diyorum. Padişahlar ben doğmadan ölmüştü, monarşilerden uzak durdum. Yine de gençliğimin en güzel yılları bir gerilim filminde geçti.  Felsefeden teselli beklemekte bir hataydı. Sürpriz yumurtadan da beklenen performans çıkmadı.

Günün bu saatinde, kuzey yarım kürede kendini sorgulayan herkes benimle aynı sonuca varsaydı, Türkiye çöl olmaktan kurtulabilirdi. Yeni bir dünya mümkündü belki de.  Tamam diyorum artık yeter. İnsana insanca bir şey anlatmanın, insani bir yanı yok. Bırakıyorum uysalca sıraya sokulmuş cümleler kurmayı, gidip Çin aşısı için sıraya giriyorum. İnsanlarla iletişimimi tamamladığımdan, Mantıku’t Tayr öğrenmek istedim. Sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr’ı okuduktan sonra; “kuşlar bile bir padişah istiyorsa başına” bu işte boştur dedim ve vazgeçtim. Şimdi ben, kimsenin bilmediği bir dilde kime yazılmış bir mektubum?

Metin Altıok’un yazdığı ve Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Kavaklar” şiiri geliyor aklıma.Ah Kavaklar diyorum. Ah Kavaklar. Eski resimlerimizden yüzümüzün asık tarafını oymuşlar.


 

YORUM EKLE