Bilmek Yara Bandını Yanında Taşımaktır 

Eylül diye bir mevsim var,
İnanın bana var.
Ve ben göçersem, Eylül’de göçeyim,
Bir yaprak kadar...
Çok istemek bir inanç eksikliğidir. Çok düşünmek, bir yara daha eder en fazla. Bilmekse, yara bandını yanında taşımaktır. Ama bazen, çok büyüdüğünde yaralar, iğne iplikte gerekir.
Yıllar önce, tahminen yirmili yaşlarıma yeni basmıştım, bana; “çok düşünüyorum ve çok istiyorum ama bazı şeyleri bilemiyorum. Ne yapmalıyım bilmek için?” diye soran bir çocuğa verdiğim bu cevapla, çocuğun hayal dünyası dahil her şeyini alt-üst etmiştim. Şimdi hatırlasa ne hisseder acaba, belki de hatırlıyordur, arada bir gülmek için. Ve tekrarlıyorum, bütün çocuklar duysun. Bilmek, yara bandını yanında taşımaktır. Çok bilme çocuğum!
Mevsim Eylül’dü. Sarılıp iki kişi birbirine ayrıldılar. Biri, uzağa gitti ardından, biri uzağa baktı ve dünya katlanıp bu iki kişi arasına girdi. Yeni yeni yaşamlar, yeni odalar, yeni yeni sokaklar çıktı ortaya. Sonra çocuklar girdi sokağa, hüzün dağıldı. Aldı biri acıyı eline, acı dağıldı. Akşam oldu. Bütün gün birlikte olan insanlar, istirahat verilen bir bölük gibi dağıldı. Kimi kaldı bir gölgede, kimi giderek uzaklaştı. Sonra, gölgeler dağıldı, sesler dağıldı. Kalem yeter dedi, sözcükler dağıldı, hoca paydos dedi, yüreğim dağıldı. Toz oldu çantasını kapan. Mevsim Eylül diye dağılmak serbest bırakıldı.
Dağıla dağıla ne kaldıysa; o, şimdi o kadın. Ya da dağıla dağıla ne bulduysa; o, şimdi o adam!

Yasakların ve virüsün gölgesinde bir yaz daha bitti. Topladı göçünü gidiyor. Kim ne anladı bu yazdan bilemem. Bildiğim insanların artık daha mutsuz, daha umutsuz ve asık suratlı olduğudur. Mutsuzluğa tıbbında, hurafenin de esaslı bir çözümü yok yazık ki.

Çoğalıyor, yüzlerini asmış adamlar, kadınlar, gençler, çiçekler, hayvanlar. Sevgisizliğimiz ve tahammülsüzlüğümüz bizi getirebildiği yer burası. Bu cenderenin adı mutsuzluğun gayya kuyusu.

Göğe bakmanın şairi diyor ya “gizlenen, gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevginin zerre kadar değeri yok gözümde. Bu duvar da beni çok seviyor olabilir, bilemem."Bizi çok seviyorsunuz ya bunu göremediğimiz için bilemiyoruz! 
Eylül geçip giderken çocuklarımız gençlerimizde kazandıkları, okudukları okullarına gidiyorlar. Gidiyorlar gitmesine de ne kalacakları bir yurt var ortada nede vicdanlı ev sahipleri. Sokaklarda parklarda yatıyorlar şimdilik. Hükümetimiz öz evladı Suriyelilere her ay para verirken gençlerimize ne verecek parası var nede barındıracak yurdu.Maalesef çocuklarımız parklarda yatmak zorunda. 

Bu duruma acil bir çözüm bulunmaz ise yaklaşan kış ile birlikte çocuklarımız daha da perişan olacak. Okullarını bırakmak, kayıtlarını dondurmak, hayallerini ertelemek zorunda kalacaklar. Ayrıca kız çocuklarımız bu şartlarda aileleri tarafından okullarına büyük ihtimalle gönderilmeyecek, onlar okuyamayacaklar, okumak istemeyecekler. Olan bizim öz evlatlarımıza olacak.

İşte bu yüzden Turgut abinin dediği gibi göremediğimiz sevginizin zerre kadar ederi yok. Parklar, ağaçlar, karıncalar bile sizden fazla seviyor olabilir gençleri.
Başlığımız o yüzden “bilmek, yara bandını yanında taşımaktır.” Bu sorun hepimizin ve acil çözüm bekliyor!

YORUM EKLE