Aldatmayın 

Akrabalık ilişkisi, ikili ilişkiler, komşuluk ilişkisi, ahbaplık ilişkisi… Bütün ilişkilerden öğrendiğim bir şey var; kimseye ihanet etmeyeceksin, özelliklede kendine ihanet etmeyeceksin. Çünkü ben şuna inanıyorum, başkalarına bu kadar kolay ihanet edenler, ilkin kendine ihanet edenlerdir.  Kendinize ihanet edebiliyorsanız, herkese de kolaylıkla ihanet edebilirsiniz. O halde ilkin kendinizi koruyun kendi ihanetinizden. Aklınızın kurnazlıklarına karşı, içinizin sesini dinleyin biraz. O git diyorsa gidin, kal diyorsa kalın. Aldatmayın kimseyi! Çünkü itibar, aldatmanın kardeşidir. 

Savaşsal bir stratejidir duygularınızı devre dışı bırakmak. Duygularını devre dışı bırakamayanlar bütün savaşlarda ilk ölenlerdir çünkü. 

Dünyadayız ve bakıyoruz her taraf çok temiz, naif ve hisli insanlarla dolu. Ee tabi bizde öyleyiz. Haliyle yabancılık çekilmiyor. Ama o naif adamlar (kadınlar) ilk köşeyi dönünce savaşsal stratejilerini kuşanıyorlar, ilk kapı arakasında zırhlarını giyiyorlar. Sonra ne oluyor? Sen daha ne olduğunu anlamadan vuruluyorsun!  İşte bu yüzden tamda bu yüzden, anne babalar; çocuklara yalan söylemeyin, onların karşısında mutlu rolü de yapmayın, aldatmayın birbirinizi. Bu tür pasif ortamlarda bulunuculukla başlıyor bu işler ve her geçen nesil, daha duygusuzlarla, daha katillerle, daha riyakarlarca doluyor. 

Sevgili Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı eserinde oluşturduğu hayali karakter Olric soruyor bana bazen; Hepimiz Müslümansak, bu kadar hırsız nereden çıkıyor, bu kadar katil, bu kadar ırz düşmanı, bu kadar vatan haini…Bende şaşırıyorum, Olric’te! Her defasında susarak boş bırakıyorum bu soruları. Olric darılıyor tabi, “beni hiç ciddiye almıyorsun diyor, beni yok sayıyorsun diyor.” Tabi buna cevap veriyorum; seni yok sayıyor değilim ancak bazı haber kanallarını çok izliyorum son 20 yıldır diyorum. Anlıyor!

Sonra uzun uzun susuyoruz. Uzun uzun susmalar tarihinde anıtları dikilen bütün insanlar gibi susuyoruz. Zaman akıp gidiyor, hayallerimiz akıp gidiyor, geleceğimiz akıp gidiyor. Sayın bak’anlar gibi bizde bakıyoruz. 

Duyguların sözcükler karşısında çok çaresiz olma gibi bir huyu vardır hep. Duyguları ajite eden sözcüklerdir hep. Bu dünya düzeninde kandırılabilecek, aldatılabilecek en son şey duygularınız olmalı oysa. Onları aldatırsanız iflah olmazsınız bir daha.

Aldatma başlı başına kötüdür ancak aldatma işinde iki kişi yoksa, kolektif bir aldatma varsa durum daha da kötüdür. Yalan söyleyip ve yalanınıza inanıyorsanız, yani kendinizi aldatıyorsanız, kendinizden korkun. Çünkü kendine ihanet eden, başkalarına her zaman daha fazlasını yapmaya müsaittir.

Aldatmak, bütün kötülüklerin başıdır. Anlıyorsunuz değil mi? Aldatmak kötüdür. Kendinizden başlayarak uzak durun bu işten.

Heveslerimize ve isteklerimize karşı bir aldanma durumu vardır hep. Beklentiyi büyütürsek, aldanmayı da büyütürüz.  Ne iseniz o olun, kendinizi farklı göstererek karşınızdakinin en ince duygularına kadar sızmayın. Olurda size gönül verirler, olurda sizi desteklerler.

Ve zaaflarımız vardır birde, hormonlarımızın içine sızmasıyla tam bir canavara dönüşmüş zaaflarımız, işte bunlar en büyük kişilik bozukluğumuzdur. Kazansak da kaybederiz.

Ey sevgili Müslüman! Abdest alma işiyle, aldatma işinden kurtulamazsın. Sadaka vererek de korunamazsın ondan. Aldanmamak için, aldatmayacaksın ve uyanık olacaksın tabi.

Her aldatmada, her yalanda birkaç iyi hücremiz ve onlarca temiz nöronumuz ölür. Böylece iyi hücrelerimiz kötü hücrelerimize biraz daha yer açar ve onlarda biraz daha arsızlaşırlar. Erozyon gibidir bu. Yamaçtaki ağaçları azalttıkça, canına okursunuz toprağın.

İyi hisler barındırın içinizde, temiz duygular. Ve iki kere vurulmaz bir kuş, unutmayın!


 

YORUM EKLE