Aaa! Sosyalleşiyoruz!

Aaa! Sosyalleşiyoruz!

Son yılların en zor zamanlarını atlatmaya çalışıyoruz. Fakat maalesef ki yine toplumsal bir takım sorunlar baş göstermeye ve gündemi oluşturmaya başladı. 
        Bir süreliğine  suyun altına inen insani değerlerin yokluğu, tekrar su yüzüne çıkıyor ve insanlarımızın geldiği ya da getirildiği noktalar hepimizin tepkisini toplamaya devam ediyor. 

       Geçtiğimiz günlerde annesini bir ayakkabı mağazasın da istediği ayakkabıyı almadığı için, merdivenlerden aşağı iten genç kızın haberini okuduk ve tepki gösterdik.

       Peki sebeplerine değinebildik mi?

       Öfke kusarak, kızarak, eleştirerek bu durumu geçiştirmeye çalışsakta toplumun kanayan yaralarından biri artık görünenden ibaret olan sosyal medya ve burada varolma çabası. Bir kız çocuğunu bu kadar hırsa bürüyen bu değersizlik duygusunun temeline inecek olursak eğer çok şey yazılabilir. 

        Mesela; sosyal medya da, dışarda ya  da başka bir sosyal ortamda kendini sahip olduklarıyla var etme çabası. Artık asıl değerlerimizden, bizi insan yapan yanlarımızdan o kadar uzaklaştırıldık ki sosyal medya insanı bambaşka bir dünya ya alıştıran yaşam alanı oldu. Kendi olmaya korkan bireyler, kadın ve erkeklerle dolup taştı.

       Üretemeyen, katamayan ve bunun aksıne hazıra konup lüks yaşamak isteyen insan sayısı hiçte az sayılmaz. Özendirilen lüks hayatların bu kadar göz önünde tutulması maalesef ki gençlerimizi iyi  anlamda etkilemiyor. Bir fotoğraf paylaşıp kendini belki de onlarca filtreden geçiren insanların çokluğu, hali hazırda olan hayatlarından şikayet eden insan sayısını artırıyor.  Aile için de yeterince ilgi göremeyen belki sevgi eksikliği ve belki de yalnızlık çeken yeni nesil gençlerimizin, sosyal medya ve sahip olduklarıyla varolma çabası böyle kötü sonuçlara yol açıyor. 

       Değer ve kıymet adına giderek asimile olmuş, hazırcı, doyumsuz, anlık zevklerle yaşama tutunmaya çalışan bireylerle karşı karşıyayız. Bu durumu hangi açıdan ele alırsak alalım gelecekte bizi bizden ciddi anlamda uzaklaştıracağı açık ve net ortadadır. 
      
        Peki ne yapılabilir; 
        Değer anlayışımızı değiştirmeye başlayarak, bizi kimliklerimizle değil kişiliklerimizle, eksik ve hatalarımızla, hatta kusurlarımızla kabul eden bir toplum  ve dünya anlayışını benimsemeye çalışabiliriz. Aile hayatlarımızı dahi etkileyen bu çatışmanın farkında olmak, bizi bir adım önde tutacaktır. Dışımızı süsleyerek içimizin siyahlığını daha fazla saklamamalı ve kendi eksiklerimizle yüzleşmeyi bilmemiz gerekmektedir. 

         Kusursuz görünmek bizi değerli yapmıyor çünkü böyle görünüp mutlu olamayan insanların içleri manevi değerlerin eksikliğiyle dolu ve bütün bunları saklayarak ''ben en güzeliyim yada en iyisiyim'' demeye çalışıyor.

          Çocuklarımızı dinleyelim, onlara yardımcı olalım. Evlerimizin, eşyalarımızın hatta görüntümüzün kusursuz olmasıyla değil birbirimizi anladığımız bir yaşam şekliyle kusursuz olabiliriz.
         Bence hepimiz bu anlamda oturup düşünmeli ve etrafımızda ki insanları acaba ne kadar anlayabiliyoruz diye analiz etmeliyiz!

YORUM EKLE